Mimarlıkta Uluslararası Üslup (International Style) Nedir?
- Mimar Mine Kavasoğulları
- 12 Ağu
- 3 dakikada okunur
(Bu yazı MT Severler Derneği kapsamında gerçekleştirilecek "Modernizm mi 'Eski güzel günler' mi?" webinarı için ön okuma olarak derlenmiştir.)
Uluslararası Üslup (International Style), 1920’ler ve 1930’larda Avrupa ile Amerika Birleşik Devletleri’nde filizlenip, 20. yüzyılın ortasında Batı mimarlığının baskın dili haline gelmiş bir akım.
Bu üslubu gördüğünüzde hemen tanıyabilirsiniz:
Düzgün, dik açılı formlar
Süslemeden tamamen arındırılmış, hafif ve gergin yüzeyler
Açık, engelsiz iç mekânlar
Konsol taşıyıcı sistemlerle sağlanan, sanki havada asılıymış hissi veren “hafif” bir görünüş
Cam ve çelik başrolde; sahnede daha az görünen ama oyunun gidişatını belirleyen yardımcı oyuncu ise betonarme. “Uluslararası Üslup” ifadesi ise ilk kez 1932’de Henry-Russell Hitchcock ile Philip Johnson’ın, New York Modern Sanat Müzesi’nde (MoMA) düzenlenen The International Style: Architecture Since 1922 sergisinin kataloğunda geçiyor.
Uluslararası Üslup'un Kökenleri: Üç Büyük Kırılma Noktası
19.yüzyılın sonu… Mimarların önünde üç net sorun vardı:
İşlevle ilgisi olmayan, farklı dönemlerden toplanmış süsleme ve bezemelerin tıka basa doldurduğu eklektik binalar artık göze batıyordu.
Sanayi devriminin hızına yetişmek için çok sayıda ofis, konut ve kamusal yapıyı ucuz ve hızlı inşa etme ihtiyacı vardı.
Demir, çelik, betonarme ve cam gibi yeni yapı teknolojileri sahneye çıkmıştı.

Bu durum, hem yeni malzemeleri kullanan hem de toplumun ihtiyaçlarını karşılayan ama aynı zamanda estetikten taviz vermeyen "dürüst", ekonomik ve işlevsel bir mimarlık arayışını zorunlu kıldı. Dürüstlükten kasıt, bir şeyleri süslemeler arkasına gizlememek; malzemenin kendisini olduğu gibi ortaya koymasına izin vermek.
Ucuz ve seri üretilen çeliğin yaygınlaşması ve 1890’larda bu malzemenin ana taşıyıcı olarak etkinliğinin kanıtlanması, yüzyıllardır süren yığma tuğla-taş geleneğini tarihe gömdü. Betonarme döşemeler ve cam cephe kaplamaları ise modern inşaatın eksik parçalarını tamamladı. Artık binalar, malzemenin ve mühendisliğin potansiyelinden doğmalıydı.
Sonuç? Sanatsal ifade, işlev ve teknolojinin uyum içinde dans ettiği, yalın ama disiplinli bir mimarlık. Eleştirildiği (benim de eleştirdiğim) taraflarına webinarımızda değineceğiz.
Oyuncular Sahneye Çıkıyor
1920’lerin küçük ama etkili kadrosunda kimler yok ki:
Almanya ve ABD’den Walter Gropius ve Ludwig Mies van der Rohe
Hollanda’dan J. J. P. Oud
Fransa’dan Le Corbusier
ABD’den Richard Neutra ve Philip Johnson
Gropius ve Mies, çelik iskelet üzerine gerilen cam perde duvarlı yapılarıyla ünlü.
Gropius’un imza projeleri:

Fagus Fabrikası (1911, Alfeld an der Leine, Almanya)
Bauhaus Binası (1925–26, Dessau, Almanya)
Harvard Graduate Center (1949–50, Cambridge, Massachusetts)

Mies ve ekibi, Uluslararası Üslubu özellikle Amerika’daki gökdelenlere taşıdı.
Lake Shore Drive Apartmanları (1949–51, Chicago) ve Seagram Binası (1958, New York – Philip Johnson ile birlikte) bunun başlıca örnekleri.

Oud, üsluba daha yuvarlatılmış ve akıcı formlar kattı. Le Corbusier, betonarmeyi serbest biçimde kullanmanın yanı sıra insan ölçeğini koruyan modüler oran sistemini geliştirdi. Onun Villa Savoye’si (1929–31, Poissy, Fransa) hâlâ Uluslararası Üslubun sembollerinden biri.
Dünyaya Yayılışı
1930’lar ve 1940’larda Almanya ve Fransa’dan başlayan akım, Kuzey ve Güney Amerika’ya, İskandinavya’ya, Britanya’ya ve Japonya’ya yayıldı. Temiz çizgiler, verimlilik ve geometrik netlik, 1950’ler ve 1960’larda Amerikan gökdelenlerinin “kurumsal güç ve ilerleme” simgesine dönüşmesini sağladı.
Tepki ve Dönüşüm
1970’lere gelindiğinde, “çelik ve cam kutular” artık herkese fazla tanıdık gelmeye başlamıştı. Başlangıçta radikal olan bu yalınlık, yerini tekdüzeliğe bıraktı. Mimarlar ve eleştirmenler sıkılmaya başlamıştı.
Sonuç?
Modernizme karşı bir başkaldırı ve yenilikçi tasarım ile süslemenin yeniden keşfi. Modern malzemeler hâlâ sahnedeydi ama bu kez daha serbest, daha yaratıcı, daha gösterişli biçimlerle… 1970’lerin sonu ve 1980’lerin başında bu yeni yaklaşımın adı kondu: Postmodernizm.
Bu konular ve çok daha fazlasını öğrenebileceğiniz webinara katılmak veya sonradan izlemek için:
Yorumlar