top of page

Mimarlıkta Uluslararası Üslup (International Style) Nedir?

(Bu yazı MT Severler Derneği kapsamında gerçekleştirilecek "Modernizm mi 'Eski güzel günler' mi?" webinarı için ön okuma olarak derlenmiştir.)

Uluslararası Üslup (International Style), 1920’ler ve 1930’larda Avrupa ile Amerika Birleşik Devletleri’nde filizlenip, 20. yüzyılın ortasında Batı mimarlığının baskın dili haline gelmiş bir akım.


Bu üslubu gördüğünüzde hemen tanıyabilirsiniz:

  • Düzgün, dik açılı formlar

  • Süslemeden tamamen arındırılmış, hafif ve gergin yüzeyler

  • Açık, engelsiz iç mekânlar

  • Konsol taşıyıcı sistemlerle sağlanan, sanki havada asılıymış hissi veren “hafif” bir görünüş


Cam ve çelik başrolde; sahnede daha az görünen ama oyunun gidişatını belirleyen yardımcı oyuncu ise betonarme. “Uluslararası Üslup” ifadesi ise ilk kez 1932’de Henry-Russell Hitchcock ile Philip Johnson’ın, New York Modern Sanat Müzesi’nde (MoMA) düzenlenen The International Style: Architecture Since 1922 sergisinin kataloğunda geçiyor.


Uluslararası Üslup'un Kökenleri: Üç Büyük Kırılma Noktası

19.yüzyılın sonu… Mimarların önünde üç net sorun vardı:

  1. İşlevle ilgisi olmayan, farklı dönemlerden toplanmış süsleme ve bezemelerin tıka basa doldurduğu eklektik binalar artık göze batıyordu.

  2. Sanayi devriminin hızına yetişmek için çok sayıda ofis, konut ve kamusal yapıyı ucuz ve hızlı inşa etme ihtiyacı vardı.

  3. Demir, çelik, betonarme ve cam gibi yeni yapı teknolojileri sahneye çıkmıştı.

Glass House
The Glass House - Philip Johnson - Photo: Tom Ferguson

Bu durum, hem yeni malzemeleri kullanan hem de toplumun ihtiyaçlarını karşılayan ama aynı zamanda estetikten taviz vermeyen "dürüst", ekonomik ve işlevsel bir mimarlık arayışını zorunlu kıldı. Dürüstlükten kasıt, bir şeyleri süslemeler arkasına gizlememek; malzemenin kendisini olduğu gibi ortaya koymasına izin vermek.

Ucuz ve seri üretilen çeliğin yaygınlaşması ve 1890’larda bu malzemenin ana taşıyıcı olarak etkinliğinin kanıtlanması, yüzyıllardır süren yığma tuğla-taş geleneğini tarihe gömdü. Betonarme döşemeler ve cam cephe kaplamaları ise modern inşaatın eksik parçalarını tamamladı. Artık binalar, malzemenin ve mühendisliğin potansiyelinden doğmalıydı.

Sonuç? Sanatsal ifade, işlev ve teknolojinin uyum içinde dans ettiği, yalın ama disiplinli bir mimarlık. Eleştirildiği (benim de eleştirdiğim) taraflarına webinarımızda değineceğiz.

Oyuncular Sahneye Çıkıyor

1920’lerin küçük ama etkili kadrosunda kimler yok ki:

  • Almanya ve ABD’den Walter Gropius ve Ludwig Mies van der Rohe

  • Hollanda’dan J. J. P. Oud

  • Fransa’dan Le Corbusier

  • ABD’den Richard Neutra ve Philip Johnson

Gropius ve Mies, çelik iskelet üzerine gerilen cam perde duvarlı yapılarıyla ünlü.

Gropius’un imza projeleri:

Bauhaus
Bauhaus Binası, Dessau, Almanya
  • Fagus Fabrikası (1911, Alfeld an der Leine, Almanya)

  • Bauhaus Binası (1925–26, Dessau, Almanya)

  • Harvard Graduate Center (1949–50, Cambridge, Massachusetts)










Seagram
Seagram Binası - Ludwig Mies van der Rohe & Philip Johnson

Mies ve ekibi, Uluslararası Üslubu özellikle Amerika’daki gökdelenlere taşıdı.

Lake Shore Drive Apartmanları (1949–51, Chicago) ve Seagram Binası (1958, New York – Philip Johnson ile birlikte) bunun başlıca örnekleri.

Lake Shore Drive Apartments
Lake Shore Drive Apartmanları - Ludwig Mies van der Rohe

Oud, üsluba daha yuvarlatılmış ve akıcı formlar kattı. Le Corbusier, betonarmeyi serbest biçimde kullanmanın yanı sıra insan ölçeğini koruyan modüler oran sistemini geliştirdi. Onun Villa Savoye’si (1929–31, Poissy, Fransa) hâlâ Uluslararası Üslubun sembollerinden biri.




Dünyaya Yayılışı

1930’lar ve 1940’larda Almanya ve Fransa’dan başlayan akım, Kuzey ve Güney Amerika’ya, İskandinavya’ya, Britanya’ya ve Japonya’ya yayıldı. Temiz çizgiler, verimlilik ve geometrik netlik, 1950’ler ve 1960’larda Amerikan gökdelenlerinin “kurumsal güç ve ilerleme” simgesine dönüşmesini sağladı.

Tepki ve Dönüşüm

1970’lere gelindiğinde, “çelik ve cam kutular” artık herkese fazla tanıdık gelmeye başlamıştı. Başlangıçta radikal olan bu yalınlık, yerini tekdüzeliğe bıraktı. Mimarlar ve eleştirmenler sıkılmaya başlamıştı.

Sonuç?

Modernizme karşı bir başkaldırı ve yenilikçi tasarım ile süslemenin yeniden keşfi. Modern malzemeler hâlâ sahnedeydi ama bu kez daha serbest, daha yaratıcı, daha gösterişli biçimlerle… 1970’lerin sonu ve 1980’lerin başında bu yeni yaklaşımın adı kondu: Postmodernizm.


Bu konular ve çok daha fazlasını öğrenebileceğiniz webinara katılmak veya sonradan izlemek için:

Modernizm mi "eski güzel günler" mi?
26 Ağustos 2025 20:00–22:00 GMT+3Zoom
Hemen Kaydol

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page